Bir 24 Kasım Güncesi

İlkokul 1. sınıftayım. Günlerden birinde benden yaşça büyük olan kuzenimden bir şarkı öğrendim. Ertesi gün "Bugün öğretmenime şarkı söyleyeceğim." diye okula bir heyecanla gidiyorum ki sorma. Öğretmen derse girdi. Ben hemen atıldım "Öğretmenim size bir şarkı söylemek istiyorum." Çocukların özgüvenini hiç kırmazdı "Söyle tabi." dedi. Başladım şarkımı  söylemeye:

Kopya çektim sırada
Hoca geldi yanıma 
Tam beş alacam derken 
Sıfıra da bastı dosyaya
Hele loyloyloy gaddar hoca dersim zor.

Şarkı bitti, öğretmenim  kısa bir süre suspus oldu. "Hala bir tebrik gelmedi." diye şaşkın şaşkın bakarken bir kahkaha koptu. Sarıldı bana, avuçlarının içerisinde yanaklarımı sıkıştırdı. "Seni seni demek gaddar öğretmen he, demek sıfır verdi he!" Evet, pot kırmıştık. Gaddar iltifat gibi öğretmene söylenecek güzel bir şey değildi. Eve gittiğimde anneme anlatınca olayı, tam anlamıyla ne yaptığımı annemden öğrenmiştim. Tülay Öğretmen öyle bir şey yaptı ki, ben bugün bu anı mahçup bir tebessümle anıyorum. Öğretmene söylediği ilk şarkısının öğretmenin hoşuna gitmediği, öğretmenin siyasi görüşüne aykırı olduğu için ya da dilini, inançlarını yatsıttığından dolayı aşağılanan, dayak yiyen pek çok çocuktan biri değilim. Teşekkür ederim öğretmenim.






Tülay Öğretmen daha ben  2. sınıftayken tayini çıktığı için gitti. Onun ardından, ilkokuldan mezun olana kadar üç farklı ilkokul öğretmeni daha tanıdım. Sevilen ilkokul öğretmenleri çocuklar için adeta bir aşk, bir tutku gibi. Çocuğun dünyasında iyi ya da kötü derin izler bırakabiliyor öğretmenler. Mesela Tülay Öğretmen gittiğinde ben  çok uzun bir süre geri dönecek diye ümitlendim. Hatta yeni taşınan komşu kadını bile Tülay Öğretmen'e benzetip "Tülay Öğretmen geri dönmüş" diye eve koşmuştum. Sevgi dolu, saygı değer mesleğine aşık bir ilkokul öğretmeni işte böyle oluyor. 

İlkokul 5. sınıftayım. 4. sınıfın yarısından beridir bu öğretmenin öğrencisiyim. Birgün öğretmen bir matematik sorusu sordu ve sorunun çözümü için bir müddet verdi. Müddet doldu ve öğretmenler masasının önünden itibaren ilk üç sıraya sıralanmış, öğretmenin altı gözde öğrencisi dışında çok azımız çözüm yapmıştı. Çok kızdı, eline bir cetvel aldı ve kapı önündeki sıradan başladı sıra dayağına. Hem öğrencilerin kulaklarını çekiyor hem de cetvelle parmak uçlarına vuruyor. "Sıra bana gelecek." diye korkuyla defterime yazdıklarımı silip silip yeniden çözmeyi deniyorum. Ağlamaktan ıslanmış defterimin yaprağında silmekten yıpranıp bir delik oluştuğunu hatırlıyorum. Sonra sıra bana geldi ve ben de dayaktan sıramı savdım. Hepimiz sıranın soğuk demirlerini tutarak ellerimizin acısını dindirmeye çalışıyorduk. Bir soruyu yapamadı diye dayak yiyen çocuklar, soruyu çözerken nerede hata yaptığını öğrenmek yerine, ellerinin acısını dindirmek için soğuk zeminlere ellerini sürüyorlardı. Üzerinden yıllar geçti ve ben yediğim dayağın acısını unuttum ama kırılan onurumu hiç unutmadım.

Aradan yıllar geçti ve ben 2015 yılında bir kez daha Tülay Öğretmen'i saygıyla ve sevgiyle yad ediyorum. Mesleğine aşık, yüreği her öğrenciyi kucaklayan, eşitlikten yana, sabırla ve inançla topluma iyi bireyler kazandırma yolundan şaşmayan tüm emekçi öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun. Hepinize saygılar ve sevgiler sunarım.

Yorumlar